15 Şubat 2012 Çarşamba

Türkiye'de Bilim Akademisi Problemi


Türkiye Bilimler Akademisi konusunda sular biraz durulmuşken bu konuyu biraz daha irdelemek istiyorum. Son aylarda meydana gelen olayları kısaca özetlersem, önce devlet Bilimler Akademisi'ne üye seçme kriterlerini değiştirerek üye seçiminin eşit oranlarda Bilimler Akademisi, TÜBİTAK ve Bakanlar Kurulu tarafından yapılmasına karar verdi. Sonra bir değişiklikle Bakanlar Kurulu yetkisini gene üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen TÜBİTAK Bilim Kurulu'na devretti. Bunun bilimsel özerkliğe aykırı olduğuna inanan Bilim Akademisi'nin bazı üyeleri istifa ederek Bilim Akademisi Derneği'ni kurdular. Şu anda bir yanda devletin desteklediği Türkiye Bilimler Akademisi, diğer yanda da devletin özerkliklerine karışmasını kabul etmeyen Bilim Akademisi Derneği var.
Burada konunun içinde olmayanlar doğal olarak neden iki kurumun var olması gerektiğini anlayamayacaklardır. Aslında her iki tarafta da dostlarım olmasına rağmen ben de şu anda anlamakta zorluk çekiyorum. Bunun temel sebebi de ülkemizde Bilimler Akademisi'nin ne işe yaradığını henüz kavrayamamış olmamdır. Bu konuda da yalnız olduğumu sanmıyorum.
Sokağa çıkıp çevrenizdeki insanlara “Emniyet Genel Müdürlüğü neden var?” ya da “Meteoroloji Genel Müdürlüğü ne iş yapar?” diye soracak olsanız, sizi tam olarak tatmin etmese de bir cevap alırsınız. Ama sokakta “TÜBA nedir?” diye sorarsanız eminim çoğunluk TÜBA'nın ne iş yaptığını bırakın, ne olduğunu bile size anlatamayacaktır.
Bu noktada tüm bilimci insanlarının ciddi ciddi düşünmeleri gerekiyor. 1993'de kurulmuş olan Türkiye Bilimler Akademisi bugüne kadar geçen neredeyse 20 senede Türkiye'de yaşayan insanlara ne olduğunu ve ne işe yaradığını anlatamamışsa bence ciddi biçimde başarısız olmuştur. Bu sebeple bilimciler olarak hepimize düşen, üniversitelerde ders vermek dışında neye yaradığımızı insanlara anlatabilmektir. Ben bunu senelerdir kendi anneme bile anlatamamışken toplumun geri kalanına anlatmam son derece zor görünüyor. Bunun bir sebebi de akademik ilerlemenin hiçbir noktasında bilimin topluma yayılması için neler yapıldığının sorgulanmamasıdır. Hatta bir adım daha ileri gidecek olursak, neredeyse tek sorgulanan şey yapılan bilimsel çalışmaların varlığıdır. Ama insanlara bilimin neden gerekli olduğunu ve nelere yaradığını açıklamak bizim temel görevlerimizden biri olmalıdır. Ancak bizler kendi bilimsel çalışmalarımızı herşeyin üzerinde tuttuğumuz için başımızı kaldırıp bu konuya hiç eğilmiyoruz, bunun doğal sonucu olarak da bir noktada devlet bize kalkıp “size ne gerek var” diye sorabiliyor. Benim gözünde devlet bireylerin topluluğudur, biz bireylere ne işe yaradığımızı anlatabilmiş olsaydık, bugün gerek toplumumuz, gerekse de bizim toplumdaki yerimiz çok daha farklı olurdu.
Bilim insanlarının bu konudan biraz uzak durmalarını anlıyorum. Temel görüş bilimcilerin temel görevinin bilim üretmek olduğu üzerine kurulmuştur. Ancak günümüzde bilimcilerin kendi işlerini yapmanın yanı sıra bilimi topluma yayma görevleri de oluşmuştur. Gene de bilimcilerin tümünün bu görevi üstlenebilmelerini beklemek de biraz saflık olabilir. “Ben kendi laboratuvarımdan çıkmadan çalışıp sağlam bilim üretirim, gerisi de beni ilgilendirmez” diyen bir bilimciye de saygı duymak gerekir. TÜBA'nın 1993'den bu yana içinden çıkamadığı problemlerden biri budur. Bilimde ilerleyebilmek için durmadan, bıkmadan, nefes almadan çalışmak gerekmektedir. Bu çalışma temposu içerisinde toplumu da yapılan çalışmaların önemi konusunda bilinçlendirmeye çalışmak hiç de kolay değildir. TÜBA da kuruluşundan bu yana bilimin en ileri noktasında çalışan bilimcilerden oluştuğu için kendisini ve varoluş nedenini topluma anlatması neredeyse imkansız olmuştur. Bu sebeple de umarım hem TÜBA, hem de Bilim Akademisi Derneği geçmişte yaşananlardan ders alarak varlık sebeplerini topluma anlatma konusunda gelecek yıllarda daha başarılı olurlar, çünkü bugün toplumumuzun bilimsel düşünmeye ve aklı duyguların önüne geçirmeye herşeyden daha fazla ihtiyacı olduğuna inanıyorum.